Kaç zamandır yazmamışım, çok olmuş ... Sahiden “çok” olmuş... yazmayalı çok sevmişim, çok sevilmişim, çok üzülmüşüm, çok üzmüşüm... hep çok olmuş, çok kızmışım, çok korkmuşum, çok ama çok sevinmişim, hep çok olanları hatırlamışım, az olanlar unutulmuş, yitmiş , gitmiş..
Geçen dönemin slogan duyguları ; endişe, öfke, hayal kırıklığı... hepsi çok yaşandı, çok hissedildi.
Umut “az”larda kalan duygulardandı, güven “pek az “ligindeydi... yükselen değerler “desteksiz özgüvenler”di, desteksiz, reaksiyonel, ikincil özgüvenler... Özgüven, ego, kibir birbirine karıştı çoğu kez, iddialı laflar yükseldi, “artık bundan sonra şöyle yapacağım ” söylemleri sıklaştı, bu yönlü kararlar alındı. Sırasıyla özgüven sonra endişe, sonra öfke, sonra hüzün... vagonlar neredeyse hep böyle sıralandı.. lokomotifi bilmeden, görmeden diziliverdi tüm vagonlar... lokomotifi başkasında ve “çok” da aradık. Çok zengin olmak, çok kilo vermek, çok sevilmek, çok kızmak, çok korkmak ve çok iyi korunmak... bir daha canım acımasın diye... çok acıdı diye... çok set çektik kaleye, kale sandığımız yüreğe.. özgüven palavrası da burada oynadı oyununu.... gün geldi “herşeyi yaparım, herşeye yeterim” idi replik, gün geldi hala insanlığı, evreni kurtarma çabası kalıntılarını sürdürdü.. kurtarmaya çalıştıkça elimizden kaydı, kurtarılacak birşey olmadığını öğretene kadar direndi ama kabul etmedik, edemedik... işte o anlarda özgüven soytarısı kibire dönüştü, “ben”i aştı, haddini aştı, taştı, ayağımıza dolandı, ayağımızı kaydırdı..ve görmedik , göremedik, çünkü “çok” istiyorduk... istediğimiz her neyse..
Yeni dönem...
“Az” dönemi..
“Yeni” ve “az”
... kıymetini bilenler için, “az çoktur’u “ hissedebilenler, kabul edebilenler için..
“yeni” içinde eski hiç bir şey barındırmayan demek, bir yandan ne cazip bir yandan ne korkutucu.. Güven barındırmayacak, huzur içermeyecek zannedilen. Heyecanlandıran ve korkutan, haz veren ve iten...tüm dualite üç kağıtlarını içeren , zıtlıkların dünyası..
Bu “yeni”de az ve yok var..
Yeni başlangıç, yeni senaryo..
Benim dışarıdaki ışığı kendi ışığım zannettiğim eski senaryom tıkanış çığlıkları atıyor artık. Artık öğrenmeye başlıyorum yavaş yavaş, dışarısı karanlıksa benim içimdeki mum yanıyor, görebileyim diye, hissedebileyim diye, bu sefer doğru öğrenebileyim diye. Başkasından beklediğim güven ve sevgi beni şarj etmiyor. Başkasından beklediklerim beni sadece yeni bayram şekerini bekleyen şirin çocuktan ileri taşımıyor, taşıyamıyor.
Aksine dışarıda olmayan ya da az olan beni büyütüyor, bendekini fark ettiriyor. Aslolanın bendeki olduğunu ve bunu fark ettirebilenlerin de ancak “eksik” bıraktıklarıyla mümkün olabileceğini öğrenmek; içimdeki o şirin çocuğu mutsuz ediyor, sırasıyla endişe, öfke ve hüznü yaşıyor, çünkü bulunduğu vagonun içinden lokomotifi göremiyor.
Lokomotifin kendisi olduğunu göremiyor. Lokomotifin kendindeki her çeşit “yeni” olduğunu bilemiyor. Bilemez ... çünkü yeni.
Yeni dönem.. az ve yeni nin dönemi..
İçimdeki sevgi başkasından almayı beklediklerimle değil, bendekini fark edebildikçe mümkün.. aksi halde bir sonraki durakta başka birinin şeker vermesini bekleyen o şirin çocukluğumuzdan ibaret kalmaya devam edeceğiz..
Bırakın karanlık, yok ve az bize bizdeki aydınlık, var ve çoku hatırlatsın... Lokomotifin mazotu sabır ve cesaret. Ben trende arka vagonlara yürüsem de tren hep ileriye , yeni duraklara gidiyor, keşke yok, geç kaldım yok, yerimde sayıyorum yok, hiçbir şey değişmiyor.. yok. Yeni duraklar var her zaman.. ve olacak. Hiçbir durak takılı kalmak için değil.
Yeni dönem, eskinin kader olduğunu zannetmenin tek çıkış kapısı. Yeniye yürek açmadan, yine acıyacak dedikçe aynı durak, aynı şeker..
Beyin; motivasyonunu ancak yeni nöral bağlantılar oluşturabiliyorsa sağlayabilir, oluşturabildiği ölçüde öğrenir, genişler, spiritüel tabirle “tekamül” eder. Yoksa geçmişin hipnozlarından “yeni” yi, hakikati bypass etmeye devam eder. Yani acı ve ceza merkezi...
Kendimiz için seçimimizi yapalım... sadece başlangıçta sabır ve cesaret. Cesaret bir şeyin üzerine gitmek demek değil; kendine bakabilme cesareti. Evet acıyacak. Evet gözyaşı döktürecek. Ancak o zaman yer açılacak, yeniye. Yeni her neyse.
O zaman istediğim yeni iş olabilecek, yeni ev, yeni araba, yeni ilişki ... o zaman fazla kilolar gidebilecek, fazla öfkeler, üzüntüler, hayal kırıklıkları... çünkü yeniye ancak o zaman yer açılacak. O zaman yorgunluklar gidecek. Sahici bene bir adım daha yaklaşabilmek ancak böyle mümkün. O zaman yüreğimi kimseye kapatmayacağım; ... çünkü kıramayacak...
Zamanında “çok” istediğim halde , beklentilerimi bana sunmayanlara teşekkür ediyorum. İyi ki sunmamışsınız yoksa hala şeker bekleyecektim... Bende meğer her çeşit şeker varmış...
Şükranlarımla...